27 Nisan 2007

Perfect Stranger (2007)

Şahsen pek tanımadığım James Foley'in yönettiği Perfect Stranger (Kusursuz Yabancı), her ne kadar Bruce Willis başrolde görünse de elbette Halle Berry ve aslında Giovanni Ribisi ekseninde geçen süpriz finale sahip bir dram.

Mevki ve para sahibi insanların karanlık yönlerini ortaya çıkarmakla ünlü bir bayan gazeteci ve ortağının, öldürülen arkadaşlarının katili olduğunu düşündükleri ünlü bir reklamcının peşine düşerek olayı kanıtlama çabalarını anlatan filmde, asıl gerçek süpriz finalde ortaya çıkıyor. Ancak bu final, dikkatli olmayan bir izleyici için dahi anlaması zor olmayacak tutarsızlıkları beraberinde getiriyor. Bunun yanında karakterlerdeki değişimler, filmi ilginç kılmak için yapılmış olduğu belli olsa da çok gerçek dışı duruyorlar. Film gerilim vaadine karşılık bunu da başaramasa da, belki de en kayda değer yönü sanal ilişkiler - gerçek kimlikler üzerine tespitleri.

Akıllarda kalacak bir yapım olmamasına ve tüm tutarsızlıklarına rağmen, -belki de şaşırtıcı şekilde- filmi sonuna kadar sıkılmadan izlediğimi eklemem gerekli :)

Linkler:
Resmi Site / IMDb / Beyazperde

25 Nisan 2007

Paris, Je T'aime (2006)

Emmanuel Benbihy'nin film konseptini oturtarak geçişleri yönettiği Paris, I Love You (Paris, Seni Seviyorum), 20 farklı yönetmenin Paris ve aşk üzerine 20 farklı çalışmasından oluşuyor. Neredeyse 1 ay kadar geç izleme fırsatı bulmuş olsam da Paris'i seven birisi olarak önemli yönetmenlerden bu seçkiyi görme fırsatı bulmuş olduğum için seviniyorum.

Temelde Paris'te aşk üzerine kısa filmler olsa da, korkudan fantastiğe, dramdan komediye her alanda çalışmalar görmek mümkün. Gerek farklı yapıları, gerekse kısa süreleri izleyiciyi sürekli dikkat ve heyecan içinde izlemeye yönlendiriyor. Her yönetmene 5 dakikalık süre içinde kendini anlatma fırsatı verilen yapımda, özellikle Coen kardeşlerin komik metro macerası 'Tuileries', Vincenzo Natali'nin fantastik vampir aşkı 'Quartier de la Madeleine', Tom Tykwer'in hareketli kör aşkı 'Faubourg Saint-Denis' bölümlerinin yanında izleyiciyi süprizleriyle şaşırtan iki bölüm dikkatimi çekti. İlki Alfonso Cuarón'un bir kadın iki adam arasındaki bir aşktan tahmin edemeyeceğiniz ailevi bir ilişkiye dönen ilginç hikayesi 'Parc Monceau', diğeri de Richard LaGravenese'in heyecan arayan bir çift ile bir tiyatro oyunu arasında gidip gelen hikayesi 'Pigalle'.
Gerçekten birbirinden ünlü birçok oyuncunun güzel performansları da filmi renklendiriyor. Paris'i görmüş olan herkesin kendinden birşey bulacağı filmde, -mezarlık da olsa :) - hiç görmediğiniz bir köşe de mutlaka karşınıza çıkacaktır.

Filmle ilgili olumsuz olarak söyleyebileceğim temel konu, bölümler arasındaki geçişler. Her ne kadar bu konuda birşeyler yapılmış olsa da filmlerin tamamen bağımsız ele alınması ve hiçbir ortak karakterin olmaması sebebiyle oldukça kopuk bir toplam elde edilmiş. Yönetmenin tercihi olarak da isimler verilmeden, bölümler karışık bir kurguda ortaya konmuş. Açıkcası, ben biraz daha ince geçişlerin olduğu ve bölümlerin başında yönetmenlerin de zikredildiği bir yapıyı tercih ederim.

Sonuç olarak, Paris'i ve aşkı seven herkesin keyifle izleyebileceği, bazen hüzünleceği, bazen güleceği, bazen de şaşıracağı bir seçki var karşımızda..

Linkler:
Resmi Site /
IMDb / Beyazperde

24 Nisan 2007

Pasolini Filmleri Haftası

Pasolini Filmleri Haftası / Pasolini Retrospective
Usta İtalyan yönetmen Pasolini'nin filmleri 25-29 Nisan 2007 tarihleri arasında Tüze Ankapol Sineması'nda!

Ankara İtalyan Kültür Merkezi ve Ankara Sinema Kültürü Derneği(ASKD) tarafından, Tüze Grup ve Radyo ODTÜ’nün desteği, İtalyan Dışişleri Bakanlığı, Cineteca Bologna ve Pasolini Vakfı’nın işbirliği ile usta İtalyan yazar, şair ve yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin 20’ye yakın filminden oluşan bir toplu gösterim Ankaralı sinemaseverlerle buluşuyor. 25–29 Nisan tarihleri arasında Ankara Tüze Ankapol Sineması’nda gerçekleştirilecek olan gösterimler kapsamında yer alan bütün filmler 35mm olup, Türkçe altyazılı olarak gösterilecek.

Yalnızca İtalyan sinemasının değil belki de dünya sinemasının gelmiş geçmiş en önemli, en aykırı yönetmenlerinden biri olan Pier Paolo Pasolini, muhalif ve renkli yaşamı, siyasi fikirleri, tabulara ve iktidara karşı çıkışıyla bilinen cesur sinema dili ve çarpıcı filmleriyle ölümünün üzerinden 30 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala çok konuşulan bir yönetmen. Etkinlikte usta yönetmenin 1961 yılından başlayarak 1975 yılına kadar çektiği 22 filmden 17’si Ankaralı sinemaseverlerin karşısına çıkıyor.


PROGRAM:
25 Nisan Çarşamba
17.00 Kısa Filmler
19.00 Binbir Gece Masalları / Il Fiore delle Mille e Una Notte

26 Nisan Perşembe
17.00 Belgesel Filmler
19.00 Şahinler ve Serçeler / Uccellacci Uccellini
21.00 Kral Oidipus / Edipo Re

27 Nisan Cuma
17.00
Salo ya da Sodom’un 120 Günü / Salo o le 120 Giornate di Sodoma
19.00 Mamma Roma
21.00 Aziz Matyas’a Göre İncil / Il Vangelo Secondo Matteo

28 Nisan Cumartesi
12.00
Kısa Filmler
14.30 Binbir Gece Masalları / Il Fiore delle Mille e Una Notte
17.00 Teorem / Teorema
19.00 Dekameron / Il Decamerone
21.00 Medea

29 Nisan Pazar
12.00
Belgesel Filmler
14.30 Canterbury Öyküleri / I Racconti di Canterbury
17.00 Aşk Buluşmaları / Comizi d'Amore
19.00 Domuz Ahırı /
Porcile
21.00 Salo ya da Sodom’un 120 Günü / Salo o le 120 Giornate di Sodoma

Bilet Fiyatı:
Kısa ve Belgesel Filmler* (tek fiyat) : 3 YTL

Diğer Seanslar (tek fiyat) : 5 YTL

*Kısa Filmler, 80'
Krem Peynir / La Ricotta, 36'
Ay’dan Görünen Dünya / La Terra Vista dalla Luna, 30'
Kâğıttan Çiçek Bölümü / La Sequenza del Fiore di Carta, 14'
*Belgesel Filmler, 71'
Öfke / La Rabbia, 53'
Sanaa'nın Duvarları / Le Mura di Sana'a, 18'

Ayrıntılı bilgi:
Ankara Sinema Kültürü Derneği
Tel:
(0312) 467 2002
Faks: (0312) 466 4824
e-mail:
info@askfest.org / program@askfest.org
www.askfest.org

22 Nisan 2007

Pars: Kiraz Operasyonu (2007)

Osman Sınav, milli duyguları ön plana çıkaran polisiye-macera dizilerini bu ülkede en iyi yapan yapımcı yönetmenlerden bir tanesi. Bu bağlamda birkaç filmlik bir serinin ilki olan Pars: Kiraz Operasyonu tür meraklısı herkes gibi benim de dikkatimi çekmişti. İzlemeden önce filmin hem iyi hem de oldukça kötü olduğuna dair çeşitli yorumlar da okumuştum, ancak ikinci kategoriye hak vereceğimi pek düşünmemiştim.

Öncelikle konunun özünün, ve uyuşturcuya dair verilen mesajın da oldukça güzel olduğunu düşünüyorum. Ama karakter-oyuncu seçimi, oyuncu performansları, diyaloglar, aksiyon sahneleri gibi birçok konuda sınıfta kaldığını söylemek zorundayım. Herşeyden önce ne Mehmet Kurtuluş ne de Pelin Batu rollerine hiç uymamış, birkaç yan karakter dışında performanslar da hiç tatmin edici değil. Aksiyon filmin başı ve sonunda gereksiz derecede abartılı mevcutken, bunun dışında oldukça yavan diyaloglar filme egemen kılınmış.
Açıkcası, politik yaklaşım olarak azınlık yada yabancı uyruklu insanların hep kötü olmalarını da oldukça yadırgadım.

Tüm eleştirilerime rağmen işlediği konu itibariyle, uyuşturucu ticaretine kimlerin bulaştığına dair verdiği fikirler ve özellikle sonda verdiği sayısal gerçekler itibariyle dikkat çeken bir film. Umuyorum devam maceraları Osman Sınav'dan beklenene yakışır olarak eleştirdiğimiz açılardan çok daha tatmin edici olur..

Linkler:
Resmi Site / IMDb / Beyazperde

18 Nisan 2007

The Fountain (2006)

Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali sayesinde ülkemizde gösterime girmeyen çok önemli bir filmi daha izleme şansım oldu. Pi, Requiem For A Dream gibi unutulmaz filmlerin artık usta statüsündeki yönetmeni Darren Aronofsky'nin son filmi The Fountain (Kaynak) son yıllarda izlediğim en etkileyici filmlerden bir tanesi. Hayatın kaynağını sorgulayan, ölüm ve yaşamı çok güzel tasvir etmeyi başarmış fantastik bir yapım.

Üç farklı zaman diliminde, birbiri içine karışmış, hayal-gerçek birlikteliğinde anlatılan olaylar temelinde ölümsüz bir aşk hikayesi var. Tabii ki bu hikayenin kahramanları Hugh Jackman ve Rachel Weisz'in muhteşem performanslarını da peşinen vurgulamak lazım, her ikisi de kusursuz oyunculuk çıkarmışlar. Tabi böylesine bir senaryoyu hem yazan, hem de inanılmaz bir görsellik kurarak filme aktarabilmeyi başaran Aronofsky'yi bir kez daha hayal gücünü bizlere aktarabilme başarısı için tebrik etmem gerek.

Dokunaklı yapısı, farklı zamanlarda açılımlar halinde gelişen kurgusu, oyunculukları ve özellikle ölüm tasvirinin büyülü görselliği ile kaçırılmaması gereken bir film..

Linkler:
Resmi Site / IMDb / Beyazperde

Özellikle resmi sitesinin Experience bölümünde filmi üç farklı zaman diliminde yaşama imkanınız var.

14 Nisan 2007

Saibogujiman Kwenchana (2006)

Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali sayesinde merak ettiğim bir filmi izleme şansım oldu. Oldboy ile gönülleri fethetmiş olan Chan-wook Park'ın intikam üçlemesinden sonra çektiği I'm a Cyborg, But That's OK (Ben bir Robotum ama Sorun Değil) genel anlamda komediye yakın bir yapım olsa da özünde içerdiği şiddet ve intikam konusu da gözlerden kaçmıyor.

Akıl hastanesinde geçen filmde kendisini bir Cyborg sanan ve büyük annesinin intikamını almak isteyen bir kız ile kendisine yardım ederken aşık olan hırsız bir genç etrafında olaylar gelişiyor. Her karakterin özellikleri ve sorunları izleyenleri hem güldürüyor, hem de şaşırtıyor. Bir yerden sonra akıl hastalarının kendi içlerinde ne kadar tutarlı ve düzgün hareket ettiklerini bile düşünüyorsunuz.

Açıkcası hızlı ilerleyen bir film olmadığı için zaman zaman sıkılabileceğinizi söylemek isterim. Ancak Cyborg sahneleri başta olmak üzere, efektlerin hakim olduğu anlar izleyicileri gerçekten şaşırtıyor. Filmin özüne gelirsek aşk intikamı yeniyor diyebiliriz.

Linkler:
Resmi Site [kr] / IMDb / Beyazperde

West Bank Story (2005)


Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali'inde Ödüllü Yabancı Kısa Filmler bölümünü kaçırmak istemedim. Ödül almış 8 filmin içerisinde özellikle En İyi Kısa Film Oscar Ödülü'nü almış olan West Bank Story (Batı Bankası Hikayesi) en merak ettiğim filmdi diyebilirim.

Yönetmen Ari Sandel bu ilk filminde, Filistin-İsrail çatışmasını farklı bir yaklaşım ile müzikal-komedi olarak eleştirmiş. Film, başladığı andan sonuna kadar abartılı karakterleri ile hem güldüren, hem de içerdiği göndermeler ile konu üzerine önemli mesajlar vermeyi başarıyor. Özünde hakların kardeşliği ve aşkın her türlü düşmanlığın önüne geçmesi gerektiğini eğlendirerek çok güzel gösteriyor. Sanırım festivale de bizzat katılan Ari Sandel'in ismini bundan sonra daha sık duymaya başlayacağız.

Linkler:
Resmi Site / IMDb/ Beyazperde

11 Nisan 2007

Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali


Limak 18. Ankara Uluslararası Film Festivali, 12-22 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Festival 12 Nisan’daki Açılış Gecesiyle birlikte başlıyor. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salonu’nda gerçekleştirilecek Açılış Gecesi 20:30’da başlayacak. Gecede, Fatma Girik’e Aziz Nesin Emek Ödülü ve Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne Kitle İletişim Ödülü, Erhan Bener’e ise Sanat Çınarı Ödülü verilecek. Gecede Vokaliz adlı grup filmlerden müzikleri “a capella” olarak yorumlarken, bu sene kısa film Oscar'ını alan Ari Sandel’in West Bank Story filmi Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Yönetmen Ari Sandel geceye katılırken kendisine teşekkür plaketi sunulacak.

Film gösterimleri, söyleşiler ve panellerle birlikte Festival’in ilgi çekici etkinliklerinden bir diğeri "Festival Partisi" olacak. Sinemayla müziği birleştiren Festival partisi bu yıl 13 Nisan Cuma günü Saklıkent’te gerçekleştirilecek. Partide Baba Zula ve Murat Meriç sahnede olacak. Kapı açılış saatinin 19:00 olduğu gecede, parti konukları saat 19:15’te Gökçe Kaan Demirkıran’ın “Müzikte Bir Deney: Anadolu Rock” adlı belgeselini izleyebilecekler.

Festival film gösterimleri, Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda gerçekleşecek. Bilet fiyatları öğrenci 6 YTL, tam 8 YTL. Filmler ve program için linklere bakmakta fayda var.

Linkler:
Resmi Site / Beyazperde

8 Nisan 2007

Premonition (2007)

Genellikle çevremden olumsuz eleştiriler alsam da Sandra Bullock'un oynadığı ve fragmanı da son derece ilginç olan Premonition (Sıradışı) filmini izlemek istedim. Mennan Yapo isimli bir Türk yönetmenin ilk önemli filmi olması da ayrıca dikkat çeken bir durum.

Geçmişte birçok örnekleri olan aynı günü tekrar yaşamak, zamanda yolculuk, kaderin değiştirilemeyeceği gibi konuları harmanlayan ancak kendi özünde farklı bir konu yakalamayı başarmış bir film Premonition. Elbette derinleri düşünürsek belki birçok tutarsız, anlamsız bölüm bulabiliriz. Ancak gerek Sandra Bullock'un varlığı gerekse genel anlamda sürükleyici olarak izleyiciyi sonuna kadar merakta bırakabilmesi filmin en büyük artıları. Sonuç olarak bana göre -Sandra zaafının da etkisi mutlaka olmuştur- zevkle ve merakla izlenen gerçekten sıradışı bir film var ortada.

Linkler:
Resmi Site / IMDb / Beyazperde

7 Nisan 2007

El Laberinto del Fauno (2006)

VÜzerinde çok konuşulan, en iyi yabancı film Oscar'ını alamasa da 3 Oscar ile adından her anlamda çok söz ettiren, Guillermo Del Toro'nun belki de en iyi filmi Pan's Labyrinth (Pan'ın Labirenti) sonunda ülkemizde vizyona girdi. Hem politik hem de fantastik yapısı ile dikkat çeken yapım, izleyenleri gerçek dünya ile karanlık bir hayal alemi arasında yolculuğa davet ediyor.

İspanya iç savaşı zamanlarında, faşist diktatör ve direnişçiler arasında kalan bir çocuğun savaşın vahşetinden kendi fantastik dünyasına girerek kaçmak istemesi gerçekten etkileyici bir konu. Gerçek mi hayal mi kesin çizgilerle ayrılmadan ilerleyen filmde, sizi kendine hayran bırakacak -belki de korkutacak- doğaüstü canlılar izleyeceksiniz. Hayaller ile gerçeklerin filmin sonunda hüzünlü bir şekilde birleşmesi ise filmin etkileyici yanı sanırım. Yönetmenin hayal dünyasının ürünü olan karanlık atmosfer ve karakterler, izlemesi bazen zor şiddet ve kan dolu sahnelere yol açsa da bütün olarak ele alındığında ciddi anlamda bir başyapıt var karşımızda. Müziklerin da ayrıca dikkat çekici olduğunu eklemek isterim.

Linkler:
Resmi Site / IMDb /